suleyman zaman
Yaş :
Kayıt tarihi : 22/09/08
Mesaj Sayısı : 4
Nerden :
|
Konu: KÜLTÜR, ÖZKÜLTÜR ve GERÇEKLER Ptsi Eyl. 22, 2008 4:33 pm |
|
|
KÜLTÜR, ÖZKÜLTÜR ve GERÇEKLER Kültür ; insanın, evren, doğa, insanlık ve toplum karşısında ki davranışlarını belirleyen duygu, düşünce ve bilgilerimizin toplamıdır diyebiliriz. Bu davranışlar her çağda, her toplulukta farklı biçimde yaşanır olmuştur. Çünkü her toplumun doğayı, insanı ve çevresini algılama ve yorumlama biçimi ayrı şekilde olmuştur. İnsan davranışları, her toplumun kültürel birikimiyle şekillenir. Kültürel birikim ise, insanın doğaya veya topluma yaptığı bilinçli (maddi ve manevi) eylemler bütünüdür. İnsanlar daha iyi, daha gönençli ve daha güzel yaşamak için, doğayla savaşım halindedirler. Doğaya yapılan her müdahalede, zorlukları aşabilmek için, gerekli olan alet yapımı insanın bilgisini ve becerisinin de artmasını doğurmaktadır. Gelişen ve bulunan her alet de, doğayı daha kolay ve daha verimli kılmanın yolunun ve yönteminin gelişmesine neden olur. Bu karşılıklı etkileşim sonucunda insanın doğaya yaptığı savaşım sonucunda ürettiği her şey insanoğluna kültür olarak geri döner. İnsanı insanlaştıran kültürdür. Kültürel birikim olmazsa, insan bilgisini ve becerisini arttıramaz ve insanlaşamaz. İşte bir toplumdaki kültürel birikim, temsil yeteneği olan, ayrıcalıklı ve seçkin insanlar tarafından geleceğe aktarılır. İnsanlık bu üstün ve yetenekli insanlar sayesinde geçmişin değerlerini, öğrenebiliyor ve bugünü geçmişten aldığı birikimle zenginleştirmeyi ve yeni şeyler üretmeyi başarabiliyor. İnsanlık doğaya karşı verdiği savaşım sonucunda ürettiği her türlü değeri, kendi arasında pay ederken, eşitçe davranmadığı için; bu savaşım aynı şekilde insanlar arasında da olagelmiştir ve olagelmektedir. Kimi insanlar üretilen değerlerin büyük çoğunluğuna el koyup, çoğunluğun yoksul kalmasına neden oldular. Bu oluşum gerek insanlar ve gerekse toplumlar arasında farklılıklar yarattı. Yaratılan bu farklılar sonucunda,toplumlarda sınıflar ve katmanlar oluştu. İnsanlar ve toplumlar arasında oluşan farklı sınıflar; tarihin hemen her safhasında savaşların ve insanlar arasında ki ilişkilerin en temel belirleyeni olmuştur. Tarihin her döneminde bu yüzden bir çok savaşlar, kıyımlar, boğazlaşmalar, ölümler, yoksulluklar, yoksunluklar ve haksızlıklar meydana geldi. Sınıfsal ayrılıklar insanların ve toplumların bulunduğu konumların da farklı olmasını doğurdu. Bunun sonucunda da, her insan içinde bulunduğu sınıfsal konuma, yaşadığı topluma veya çevreye göre kültürel birikimini edindi. Her insan yaşadığı toplumun maddi ve manevi değerlerini kendine katarak kimliğini oluşturur. Her insan kendi tinine yüklediği bu değerlerle doğaya ve topluma müdahale eder. İnsan toplumu, evreni, olup- biteni edindiği bu değerlerle yorumlar veya onlara bir şey katar. İnsan yaşadığı toplumun, topluluğun ve çevrenin dışında insanlaşamaz. Çünkü insan toplu halde yaşadığı sürece insanlaşır. Toplu durumda yaşadığı sürece değer üretir. İnsanlar bulundukları uzam içinde şartların elverdiği oranda üretir ve ürettiğini başkasına aktarır. İnsanlar yaşadıkları ekonomik, sosyal ve doğal sorunları, dile getirirler. Kimi zaman bu resim olur, kimi zaman şiir, kimi zaman yazın, kimi zaman yontu ve kimi zaman da müzik, kimi zaman zanaat, kimi zaman felsefe, bilim, teknoloji...bg. Kısacası insana özgü ne varsa her şey (yaratılan değerlerin hepsi birden ) kültürü oluşturur. Bir müzik eserini düşünün. Bu eserler bazen hüznü, bazen korkuyu,acıyı; bazen yiğitliği, bazen başkaldırıyı, bazen sevgiyi, sevdayı, aşkı; bazen de sevinci...bg. anlatır. Türkü olur akar insanların gönlüne; şarkı olur döktürür gözyaşlarını. Yani insan yaşadıklarını ortaya kor. Kendisini tanımlar. Hüzün bazen bir türkü, korku, bazen bir masal olur; yiğitlik bazen bir destan, bazen koşma şeklinde varlaşır ve gönülden bilince dolar. Duygular, düşünceler, davranışlar, eylemler; kısacası insansal olaylar ve olgular çeşitli taşıyıcılarla (söz, ses, çizgi, renk, ...bg) insandan insana, toplumdan, topluma, çağdan çağa ve ülkeden ülkeye taşınır durur. Ve bu eylem insanlar varolduğu sürece sonsuza kadar devam eder. İnsanın olduğu her yerde kültür de vardır. Kültürsüz bir topluluğu düşünülemez. Ama herkes kendi toplumsal kimliği içinde, kendi bilinç ve bilgi düzeyinde kültüre katkı yapar. Kimi insan da varolanı korumaya çalışır. Ama bazı insanlar ne kadar varolanla yetinmeye çalışsa da uzun süre bunu devam ettiremez. Çünkü her şey değişim ve dönüşüm içindedir. Başkalarının değişimi ve dönüşümü, varolan herkesin de değişimini ve dönüşümünü sağlar. İnsanların ve toplumların birikimleri o insanın ve toplumun gelişmişlik düzeyini de belirler. İnsanların birikimleri, doğaya, insana ve topluma bakışları, o insanın kültürel birikiminin niceliğini ve niteliğini de gösterir. Kültür hiçbir zaman durağan değildir. Toplum değiştikçe onun kültürel birikimi, kültürel edinimi ve kültürel davranış kalıpları da değişir. Öz kültür diye saf bir “kültür” söz konusu olamaz. Her kültür, başka kültürlerle etkileşim ve bağdaşım içinde senkretik (birleşik, kaynaşmış) bir yapı oluşturur. Ama başat olan o mekan uzam içinde belirleyici olan “kültür”dür. Buna her gurubu, her toplumsal katmanı, her ulusu, her bölgeyi....diğerlerinden ayıran, farklı “kültür uygulamaları” bulunur. Genel özeli etkiler; özel genele bir şey katar ve bu etkileşim sonucunda insanların davranış kalıpları oluşur. Ve bu insanlık var olduğu sürece sonsuza kadar böyle sürer gider.
19.04.2005 |
|
cemcetiner
Yaş : 34
Kayıt tarihi : 16/09/08
Mesaj Sayısı : 23
Nerden :
|
Konu: SÜLEYMAN ZAMANA SONSUZ TEŞEKKÜRLER Ptsi Eyl. 22, 2008 8:59 pm |
|
|
DEĞERLİ YAZAR VE OZAN SÜLEYMAN ZAMAN YAZDIKLARI İLE BİZLERİ VE TÜM OKUYANLARI BİLKGİLENDİRDİĞİ İÇİN SOZNSUZ TEŞEKKÜR EDERİZ YAZILARINIZIN DEVAMINI BEKLERİZ. |
|